Sessizliğin Peşinde Bir Kitap: Serenay Özkan’ın Viata’sı – Edebiyat

Mehtap Gece Arslan yazdı…
Bazı kitaplar vardır, bağırarak değil fısıltıyla zihnimize yerleşir. Gürültülü söylemler yerine sessizliği tercih eder, fakat bu sessizlikte büyük bir yoğunluk taşır. Serenay Özkan‘ın Viata adlı şiir kitabı da bu tür eserlerden biridir. Henüz genç yaşta kaleme alınmış bu kitap, derinlikli imgeleri ve yalın diliyle okuyucunun zihninde derin bir yankı uyandırır. Bu yankı, okuru kendi iç dünyasına doğru bir yolculuğa çıkarır ve sessizliğin ardındaki anlamı keşfetmeye davet eder. Özkan’ın şiirleri bir çığlık değil, kalbin derinliklerinden yükselerek odayı dolduran içsel bir nefes gibidir. Bu nefes, her bir dizesiyle varoluşun gizli sancılarını usulca fısıldar. Onun şiirlerinde gece, yalnızlık ve ölüm gibi temalar; bazen bireysel bir iç çekiş, bazen de toplumsal bir hafıza olarak karşımıza çıkar ve okuru evrensel acılara ortak eder.
Temalar Arasında Kurulan Köprü
Viata’nın en belirgin izleği, yalnızlık ve ölümdür. Ancak bu iki kavram, kitap boyunca birbirinden ayrılmaz; aksine sürekli birbirini besleyen bir bağ kurar. Yalnızlık, kimi zaman bir içe kapanış, kimi zaman da varoluşun sorgulanışı olarak çıkar karşımıza. Özkan’ın dizelerinde yalnızlık, bireyin kendi içine hapsolmasıyla sınırlı değildir; toplumsal ve tarihsel kırılmalarla da birleşir.
Yalnızlık, çoğu zaman “olmayan sevgili” ye yazılan dizelerde karşımıza çıkar. Burada şair, yalnızlığı bir yâr gibi sever, ona sitem eder, onunla konuşur. Ölüm ise sadece biyolojik bir son değil; umutların, hayallerin ve iç aydınlıkların da tükenişidir. Bu anlayış, Mezar şiirinde şu dizelerle çarpıcı biçimde görünür:
“Sanmayasınız ki yalnızca mezarda ölü
Canlı mezar yok mudur?” (s.57)
Bu dizelerde yalnızlık, ölümün ötesine taşınır. Yaşarken de bir tür “ölülük” halinde olabileceğimiz hatırlatılır.
“Sokaklarda sürünmüş bir hilal
Yürüyorum rıhtıma karşı…” (s.16)
Dizelerinde görüldüğü gibi bireysel duyguyla toplumsal gerçeklik iç içe geçirilir.
“Ellerimdeki kan mı gül
Yoksa yerlere sürünmüş hilal mi kesilmiş sarı?”(s.16)
Viata adlı şiirin bu son dizesinde şair okura açıkça seslenir. Şiir sadece bir bireyin iç dünyasındaki buhranı anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda bu buhranın kaynağının toplumsal yozlaşma ve değer kaybı olduğunu da ima ediyor. Şairin ellerindeki belirsizlik, aslında bir ulusun veya toplumun genel durumunun yansımasıdır. Birey, kendi ruhsal karmaşasında “kan mı gül” olduğunu sorgularken, aslında toplumun da acı ve yozlaşma ile yoğrulmuş bir güzelliğe sahip olup olmadığını sorguluyor.
Dil ve İmgeler
Özkan’ın dili süsten arınmış, neredeyse çıplaktır. Ancak bu, yüzeysel bir sadeleşme değil; kelimelerin yükünü artıran bir edebî arınma. Zaman zaman toplumsal göndermeler de düşer şiirlerine. “Yerlerde sürünmüş bir hilal” imgesi, hem bireysel bir kırılmanın hem de yorgun düşmüş bir milletin yeniden doğrulma arzusunun simgesi gibidir.
“Kefenimden karanfil çalan siyah
Ay gebe senden
Kedigözü ay.” (s.10)
Dizelerinde İkinci Yeni sonrası Türk şiirinin izlerini taşır: soyut imgeler, bireysel yoğunluk, kapalı anlatım, biçimsel sadelik… Fakat Viata, bu unsurları bir taklit olarak değil, kendi şiir dilinde yeniden üretir.
Tanrı’nın Aynası adlı şiirde yaratıcının bir kedide bile izinin olduğunu vurguluyor. Şiir boyunca kediyi doğayla bir rüya gibi ince ince işliyor.
Bütünlük Duygusu
Her şiir, diğerine seslenir; öncekinden güç alır, sonrakine yol açar. Viata bu yönüyle yalnızca parça parça okunabilecek bir kitap değil, bütünlüğüyle kavranması gereken bir eserdir. Mehmet Kaplan’ın sıkça vurguladığı “bütünlük” ilkesi bu kitapta da kendini gösterir.
Okur, kitabı sayfa sayfa ilerletirken, şiirlerin bir iç yolculuk gibi birbirini tamamladığını fark eder. Yalnızlıkla başlayan ses, ölümle derinleşir, ardından sessizliğe ulaşır. Bu bütünlük, kitabın en güçlü yanlarından biridir. Bu bütünlükle okur şiirler arasında bağ kurarak onu içselleştirir. Şiirlerin anlam ve hissi okurun zihninde daha kalıcı hâle gelir.
Sessizliğin Estetiği
Özkan’ın şiirlerinde yalnızca kelimeler değil, kelimeler arasındaki boşluklar da konuşur. Tıpkı bir piyanistin sustuğu anda da duyguyu hissettirmesi gibi, Viata ‘da da sessizlik anlamın bir parçasıdır.
Edebiyatın sesi kısıldığında devreye giren böyle eserler, sessizliğe edebi bir kimlik kazandırır. Özkan’ın dizeleri bireysel bir fısıltı gibi başlar, fakat toplumun ortak özlemlerini de içinde taşır. Sessizliği estetize eden bu şiirler, okurun zihninde derin bir yankı bırakır. Bu yüzden Viata, yalnızca şiir meraklılarının değil, yeni bir ses arayan her okurun kitaplığında yer bulmalıdır.
Viata
Serenay Özkan
Dorlion Yayınları
Kasım 2019
58 sayfa
Yazar: Misafir Köşesi –
Yayın Tarihi: 03.09.2025 09:00 –
Güncelleme Tarihi: 25.08.2025 16:11